Ülkemize ve İslam dünyasına verdiği zararlarla karşımıza çıkan Amerika Birleşik Devletleri son zamanlarımızda yeni bir kriz oluşturarak yine ülke gündemimizde yerini aldı. Özellikle ekonomimizde önemli ölçüde sarsıntı oluşturan ve günlük hayatımızda gün geçtikçe etkisini hissettiren kriz ortamının kaynağı “Yaptırım Kararı Krizi” olmuştur. Elbette bu kriz ilişkiler normal seyrinde giderken ortaya çıkmamıştır. Türkiye, öncesinde de ABD ile ilişkilerinde çok kez kriz durumuna geçmiştir. Bu krizlere 1964 Johnson Mektubu, 1974 Kıbrıs Harekâtı sonrası silah ambargosu, 2003 Irak Krizi en etkili örnekler olacaktır. Nitekim dış politikada ulusal çıkar faktörü ABD’nin taviz vermemekte hassas davrandığı, hatta bu hassasiyet uğruna mazlum insanların canına kıyacak kadar gözünü kararttığı ve çeşitli işgallere başvurduğu bir zulüm aracı haline gelmiştir.
“Yaptırım Kararı Krizi” konusuna geri dönecek olursak bu krizin görünen sebebi ve krizin merkez ismi olan Rahip Andrew Craig Brunson’ın Türkiye tarafından tutuklanarak yargılama yoluna gitmesi olmuştur. Türkiye’nin bu tutuklamada Brunson’ın (örgüte üyeliği bulunmamakla birlikte) FETÖ ve PKK terör örgütleri bağlantılarının bulunması ve casusluk faaliyetlerinde bulunmasını gerekçe göstermiştir. Bu suçlardan ötürü 15-20 yıl hapis cezasına çarptırılmış ancak 25 Temmuz’da ev hapsine çıkarılmıştır. Bu karar üzerine önce ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, ardından Başkan Donald Trump yaptıkları açıklamalarda 26 Temmuz 2018 saat 18.00’a kadar Rahip Brunson’ın serbest bırakılmaması durumunda Türkiye’ye yönelik geniş çaplı yaptırımlar uygulayacaklarını ifade etmişlerdir. Rahip Brunson’ın serbest bırakılmaması üzerine Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün ABD’deki mal varlıklarına el koymaya yönelik yaptırım kararı almış, bu kararın da yeni bir kriz ortamına girildiğinin göstergesi olmuştur. Bu yaptırım kararı ABD Hazine Bakanlığı’nın Yabancı Varlıkları Kontrolü (OFAC) tarafından, Küresel Magnitsky Yasası kapsamında tanınmış olan yetkiler uyarınca alınmıştır. Bu açıklamalar, Türkiye’nin (ABD Hazine Bakanlığı, Dünya Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ve ABD’li yöneticilerin bulunduğu diğer uluslararası finans kuruluşları gibi) uluslar arası kuruluşlardan kredi almasını yasaklayan tasarının ABD Dış İlişkiler Komitesi tarafından kabul edilmesini beraberinde getirmiştir. Bu yaptırımların oluşturduğu kriz ortamı sonucu Türkiye’de derinleşen ekonomik eğilimler, TL’nin son bir yılda %70 değer kaybı, enflasyonun önemli ölçüde yükselmesi yaşanan etkiler arasında olmuştur.
Mehmet Siraceddin BATTAL | UGSAM Araştırmacısı | Kasım 2018
Yazının tamamına ulaşmak için | Tıklayın
Bir yanıt yazın